2 Ocak 2012 Pazartesi

Can'ımızın ardından.

Twitter’da yazmıştım, 2012 hedeflerimden bir tanesi de bloguma daha fazla eğilmek ve haftada 5 yazı yazmaya özen göstermekti. Ama bu işe böyle bir yazı ile başlayacağım aklımın ucundan bile geçmezdi.

Hacettepe zamanlarında İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden arkadaşların zoruyla dersine girmiştim, “Ben ne anlarım sizin dersinizden” demiştim. Onların cevabı ise şu olmuştu: “Can Hoca farklıdır” Gerçekten de içeri girdiğimde bambaşka bir insanla karşılaştım. Can Abanazır, Beşiktaş forması ile sınıfa girdi, (galiba Türkiye kupasında çok farklı bir galibiyet almışlardı)  kürsünün üzerine oturdu ve İngiliz Tarihi anlatmaya başladı. Çok ama çok farklıydı, tarihi anlatırken günümüzden de örneklerle birleştiriyordu, ilgi çekiyordu, dersi her zaman takip edilir kılıyordu. Sonra vazgeçemedim, sınıfın zaten yarısından fazlası bölüm dışındandı benim gibi. O anlatıyordu, ben dinliyordum.. O anlatıyordu, ben bir ülkeye daha da bağlanıyordum… bugün Gloriana dendiği zaman soran gözlerle bakmıyorsak, Celtic-Glasgow Rangers arasındaki mücadelenin aslında bir futbol derbisinin çok çok ötesinde olduğunu biliyorsak hep onun sayesindedir.

Odasına gittiğinizde sizi güvenlik gibi, kendisinin programı karşılardı: 09.00 İşe geliş, 09.01-10:30 Çalışmak için hazırlanma, 10:30-10:45 Çalışma.. 10:45-12:00 Öğle yemeği için hazırlanma, 12:00-14:00 Öğle yemeği, 14:00-15:30 Kahve molası, 15:30-16:00 çalışma.. 16:05-16:45 çıkış için hazırlanma, 16:45 çıkış…

İçeri girdiğinizde ise bira şişeleri koleksiyonundan tutun da (o bira şişelerinin sadece Beşiktaş markalı olanı açılmamıştır) 70’lerin ve 80’lerin rock ve heavy metal gruplarının posterleri ile dolu bir oda ile karşılaşırsınız. Üstelik her zaman da gülümseyen bir adam ile.. Hiçbir şeyi takmaz, her zaman eğlence odaklıdır, hep esprilidir. Her konudan konuşur, seni yönlendirir. Sadece İngiliz Dili’nin değil tüm Hacettepe’nin efsanesi.. Kendisinin her bölümden öğrencisi olurdu. Daha doğrusu atölyesinde şekil alan, dünya görüşü değişen, var olmanın ve insan olmanın ne demek olduğu beyinlerine kazınan gençler.

Takip edenler, yakın çevrem bilirler, klasik müzik, caz, 70’lerin rock grupları neredeyse vazgeçemediğim ve hep dinlediğim müzik türleridir. İşte bu birikimin daha doğrusu bende oluşan bu ilginin temeline ilk taşı koyanlardan birisini kaybettim bugün. Nerede bir Avrupa Futbol Şampiyonası ya da Dünya Kupası oynansa hep İngiltere’yi tutarım ve Londra benim için hayalimdeki şehirdir. İşte İngiltere’yi ve Londra’yı, İngiliz Kültürü’nü sevdiren kişiyi de kaybettim aynı zamanda bugün. Kısacası beni ben yapan en önemli değerlerden birisini kaybettim.

Ölümünün, içimdeki umudun, bu dünyada hep güzel şeylerin olduğuna dair duygularımı alıp götürdüğü aslında bu dünyanın ne kadar kahpe ve ne kadar pislik bir yer olduğunu tekrar tekrar kafama kakıldığı kişiler listesine girdi Can Hocam. Ve düşünün bu adamla hayatımın sadece birkaç ayı kesişti, kimbilir onunla uzun yıllarını paylaşanlar ne düşünüyordur?

Bu sabah eminim ki yukarılarda bir yerde muhteşem ve efsane bir rock konseri olacağının haberini almış ve en önden yer kapabilmek için acele etmiştir. Aşkolsun Hocam, biz senin önünde tüm cdleri, kasetleri, plakları dağ gibi sıralardık; ne kadar efsane olsa da yukarıdaki o konser için bu dünya satılır mı? 

Haberini aldığımdan beri aklımda hep bu şarkı var. Senin için gelsin Hocam, mekanın cennet olsun her daim...






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...