31 Mayıs 2010 Pazartesi

F1 İstanbul Grand Prix'si ardından

Üniversite yıllarında her haftasonunda izlenen yarışın ardından pazartesi geyikleri sayesinde ben de dur bakiyim izleyim dedim ve bir daha ayrılamadım ekran başından. O zamanlar adı Benetton Renault olan bir takımda yarışan Schumacher adındaki bir pilotun adım adım yükselişiydi şahit olduğum..



Schumacher sevgisi ile birlikte, artık bir taraf olduğum için eğlence 3 katına çıkıverdi. Ben de o geyiklerin içindeydim ve hele 2000 Hockenheim yarışından sonra okulda neredeyse 1 sene süren havamız da cabası :) En sevdiğimiz eğlence, Beytepe Kampüsü'ne gelen yokuşu zorlanmadan çıkan Mercedes otobüsler ile övünen Mclaren Mercedes fanatiklerine siz anca otobüs üretebilirsiniz, ya da siz ancak kuru havada gidersiniz yağmurda işe yaramazsınız demek :))

O yıllarda karar verdim okul da bitince bir işim olacaktı ve ne yapıp ne edip bir ülkede canlı canlı Formula 1 izleyecektim. yıl 2005 oldu ve benimle beraber hemen herkesi heyacanlandıran bir olay gerçekleşti. Kendi ülkemde, Türkiye'de bir F1 pisti yapıldı!!!! İnanamıyordum, beklediğim fırsat ayağıma gelmişti ama değişik zamanlarda değişik yerlerde olmam nedeniyle bunu 5 senedir gerçekleştirmeye fırsat bulamadım.

Artık Türkiye takvimden çıkarılacak mı diye konuşulurken ben bu yarışa gitmezsem yapacağım en büyük salaklıklardan birisini yapmış olacağım diye düşünmeye başladım ve kendimi bir anda biletixten silver tribün bileti alırken buldum :)

Yarışın ilk günü Cuma, antrenman turları ve bol bol sıcak ..Etrafıma baktım sürekli turistler var. Ülke ülke F1 peşinde koşanlar, Fernando Alonso, Petrov ve Kubica fanatikleri hepsi oradaydı. Onlarla konuştuğum zaman söyledikleri, en ucuz biletlerin burada olduğu ama açık ara en kötü pistin de burada olduğu. Bir dev ekran var ama çok uzakta hiçbirşey göremiyorsun. (ben burada akılılık ettim en son gün bir de kamera aldım yanıma :) o zaman en azından kaç tur kaldı v.s. gibi bilgileri de görebildim) Ayrıca Cuma günleri antreman turlarından sonra pit alanına geçip pilotlar ile tanışma şansı da yakalaybiliyorsun dediler diğer ülkelerde.

Günlerden Cumartesi olunca ucu ucuna sıralama turlarına yetişebildim. Piste giderken bindiğim otobüste de, pist etrafında da gördüklerim bana fazlası ile yetti, resmen Cuma gününe göre 2 kat daha fazla insan vardı. Antreman gününde deneyimlediğimiz üzere, sıralamada kimin birinci geldiğini hemen cepten internete bağlanarak öğrenebildik, ama o sırada şok olduğumuz başka bir olay Ferrari'nin 800. yarışında, bir pilotunun 8., diğerinin ise 12. sırada başlayacağı idi. Tam bir trajedi!!! ilk 4 sırada red bull, mclaren, redbull, mclaren sıralaması vardı. Aslında bu yarış sonucunun da habercisi gibiydi.

Pazar gününe geldik. otobüste herkesin yüzünde bir gülümseme. Her taraf dolmuş, bizim tribün ise resmen şenlenmiş. Her tarafta çeşit çeşit insanlar. Arabic Ferrariciler mi ararsın, matador kıyafetli Alonso'cular mı. Millet bir yandan tribünün altında yarışın başlamasını bekliyor, diğer yandan da alkol alıyor. Yunanistan'dan gelenler bile var. Matadorlar bizim Bursaspor taraftarı ile birlikte fotoğraf çektiriyorlar. Benim yerim de şansıma bol gürültülü İspanyollar ve Polonyalılar arasında. Önümüzde ise en az İspanyolalr kadar gürültü yapmaya çalışan Ruslar var. Oley! Oley! Vitali! Petrov! diye bağırıyorlar.

Artık yarışın başlamasına saniyeler kaldı ve herkeste heyacan dorukta. Kamera ayarlarımı yaptım, bekliyorum. İşte beş kırmızı ışık da söndü ve yarış başladı. Redbull ile Mclarenlar hemen yer kapma çabası içerisinde iken, hemen hemen herkes pozisyonunu korudu, ilk virajda kaza olmadı, bir hayal kırıklığı.. E eskiden beri kalma Ferrari hayranlığı var, ekranı görmem sözkonusu değil, sayıyorum 1-2-3-4-5-6-7-Felipe-9-10-11-Fernando. Alonso'nun önünde sauberler var kaç tur oldu geçemiyor bir türlü. Hani bu geçişe en uygun pistti derken klasikleşmiş Alonso'nun gerideyse erkenden pite alınması sonucu 1. pit stoplar tamamlandığında, Alonso birden 10. sıraya geldi, önünde Petrov var!! Felipe'nin önünde de Kubica! Evet tahmin edebileceğiniz gibi bir İspanyollar heyecanlanıyor bir Ruslar bir de Polonyalılar. Fernando ile Petrov'un her mücadelesinde Rus amcamız deli gibi bayrak sallıyor ama bizi engellediğinin farkında değil, bu amca yüzünden 3. dünya savaşı başlayacak nerdeyse. Sıcak ve alkol de var, İspanyollar ve Polonyalılar çok sinirli :)

Fernando bir türlü geçemiyor Petrov'u diye kara kara düşünürken birden herkes ekrana odaklanıyor ve önde rahat rahat giden ve hiçbir sorunu olmayacakmış gibi görünen iki redbull, birden birbirini geçmeye çalışırken biri yarış dışı kalıyor, diğeri de mclarenların arkasında. Amanın tribündeki Türklerin özellikle Türk kızlarının kimi tuttuğu belli oldu bir anda herkes Hamilton'cı kesildi başıma. bense mclaren'dan nefret ediyorum. yarışın son turlarına doğru bir anda mclarenlar birbirini geçme mücadelesine girişti, ben çarpışın, çarpışın diye bağıyorum bizim Hamilton'cı Türkler bana pis pis bakıyor:) En sonlara doğru Alonso nihayet Petrov'u geçti, bu sefer İspanyollar sevinirken önümde bayrak sallayan amca başta olmak üzere Ruslar'ı sessizlik kapladı.

Yarış Hamilton'ın galibiyeti ile sona erdi, tören yapıldı ama biz izleyemedik bile, derken kapıları açtılar herkes piste aktı. hatta inanamayacaksınız bile, İETT otobüsleri de.










Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...