3 Ekim 2010 Pazar

Cumartesi Konserleri

Ankara'da yaşamanın en büyük keyiflerinden birisi de Başkent olmasından kaynaklı, Kültür Bakanlığı'nın en büyük tiyatro, opera ve klasik müzik topluluklarını bir arada bulundurması. Zamanında üniversitede okurken her Cumartesi sabahı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserlerine gider, haftaya muhteşem başlardık. Sanıyorum şu anda Cumartesi sabahları bu konserler yapılmıyor, Perşembe ve Cuma günleri yapılıyor. 

26 Haziran 2010 Cumartesi

Ciltli Kitaplar, Ciltsiz Kitaplar...



Korsana hayır diyoruz da.. Acaba korsanı etkisizleştirmek için yazarların ömrünü verdikleri, sonsuz araştırma yaptıkları, içinde muhteşem bilgileri barındıran bu eserleri daha kaliteli basmak kimsenin aklına gelmiyor mu. Biz korsan ürünleri asla almayanlar, bence daha kaliteli basımları kesinlikle hakediyoruz. Bunun için de kitap başına 5-6 TL daha vermeye hazırız. 

Öğrenciler ve bütçesi yetmeyenler için de, kitapların iki versiyonu basılıp herkes dilediğini alabilir. Ayrıca, kitapların aynı zamanda kütüphanemizde güzel de durmasını ve birkaç kere okuduğumuzda elimizde paralanmamasını da istiyoruz.

6 Haziran 2010 Pazar

Savaşın Ortasında Futbol. Zafere Kaçış...

Spora çok ilgi duyunca içinde spor olan filmleri de çok seviyorum galiba. Bu sefer bahsedeceğim film yine 2. Dünya Savaşı sırasında geçiyor. Hem çok komik sahneleri hem de zamanının futbol dehalarının (Pele ve Ardiles, Bobby Moore gibi) da rol kestiği muhteşem bir film, Zafere Kaçış. Hadi daha fazla vakit kaybetmeyelim filme buyrun:)

2010 Roland Garros Turnuvası Ardından..


2010 Roland Garros Tenis Turnuvasını da geride bıraktık. Tek erkeklerde Rafa Nadal şampiyon olurken, şampiyonluğa giden yol boyunca set vermedi. Tek bayanlarda ise şampiyon Francesca Schiavone oldu.

Tek bayanlarda çok enteresan bir şekilde Steffi Graf döneminden beri, WTA ranking listesi'ni domine eden hemen hemen kimse yok. Üstelik efsanevi Steffi Graf - Martina Hingis 1999 Roland Garros finalinden bu yana Roland Garros'da 11 tek bayanlar şampiyonluğunu 8 değişik sporcu kazanmış durumda. Eğer Justine Henin spora ara vermemiş olsaydı belki de bu paragrafa hiç gerek olmayacaktı. Hal böyle olunca aslında bu senenin finalini 7 ve 17 nolu seribaşları olan Stosur ve Schiavone'nin oynaması rastlantı olmamalı. Bu sene Schiavone inanılmaz derecede istikarlı oynadı, her maçını hakederek kazandı.

Dünya Kupası'na Doğru -2: Vuvuzela.

Dünya Kupası'nı bu kadar çok izleyen olunca mutlaka bu gösteri esnasında kullanılan nesneler, gol sonrası söylenen şarkılar ve daha birçok şey, kupadan sonra dünyaya yayılabiliyor. Bunların arasında belki de en sağlamı, aradan 24 sene geçmiş olmasına rağmen halen stadlarda artık her ne kadar oynanan oyundan keyif alınmadığı zaman yapılsa da  büyük bir coşku ile uygulanan Meksika Dalgası. Bu sevinç gösterisi ilk kez Meksika '86 Dünya Kupası'nda keşfedilmişti. 

5 Haziran 2010 Cumartesi

II Dünya Savaşı'nın Ortasında Bir Aşk Üçgeni. Casablanca

İşte hayatımın 100 kere izlesem bıkmayacağım filmlerden belki de birincisine hoşgeldiniz. Bogart, Bergman, Henreid üçlüsünün oyunculuğu üstelik Bergman'ın güzelliği kimde var? Film hakkında söylenecek ama kelimelerin yetersiz kaldığı o kadar çok şey var ki. Bu yüzden hadi doğrudan filme dalalım. 

Dünya Kupası'na Doğru...

2010 Dünya Kupası yaklaşıyor. Bütün dünyayı kupanın güzelliği ve heyecanı sarmış durumda. Ancak gelen sakatlık haberleri moralleri bozuyor hafiften. Üstelik 1990'dan beri 4 dünya kupası yaşadık, özellikle 1994-1998-2006 dünya kupalarından bir anda akla gelen kritik, dramatik ve hala büyük bir şevkle anlatılabilecek olay olmaması beklentileri de azaltmıyor değil. Zidane'ın kafasını saymazsak tabi. Ama bu olay bile Tanrı'nın eli, İngiltere - Almanya mücadelesinde çizgiyi geçip geçmediği hala tartışılan top, müthiş Maradona, 90 dünya kupasının en sevilen takımı Kamerun, halen babam yaşındaki birçok insanı kadrosunu sayarken coşturan sarsılmaz Alman panzerlerinin yanında olaydan bile sayılmayacak derecede. Tek tesellimiz 2002 Dünya Kupası esnasında ortalığı ayağa kaldıran Güney Kore ve Ülkemiz. İş yerinde çalışırken Hasan'ın Brezilya'ya attığı gol sonrasında gelen gök gürültüsü gibi gol gevinci halen kulaklarımda....

4 Haziran 2010 Cuma

Tenise Adanmış Bir Hayat.. Fahri İkiler...





Yıllaar, yıllar önce.. Daha tek basamaklı yaşlarımızdayız. TRT2 bile yok meydanda, sadece TRT var, numaralandırılmamış daha :) okuldan dönüşte tenis maçlarını veriyor televizyon ve ne zaman baksam, erkeklerde o kızıl saçlı almanı, bayanlarda da gözlüklü kadını görüyorum. Çocuk aklı işte, tenis dünyasında sadece bu ikisi maç yapıyormuş gibi geliyordu. Ve maçların değişmez spikeri. radyolink aracılığı ile sesini binbir aracın arkasından duyduğumuz ses..

1 Haziran 2010 Salı

Çocukluğum, yaz tatillerim, Ankara...




İlkokul ya da ortaokuldayken yaz tatillerinde ailem ile babaannemi ziyarete Ankara'ya giderdik. Onlar bir hafta sonra dönerler ben de 1-2 ay kadar daha kalırdım. Samanpazarı'na Çıkrıkçılar Yokuşu'na alışverişe gittiğinde halamın oğlu Barış Abi'yi ve beni yanında götürürdü ve uslu durursak bilirdik ki dönüşte Ulucanlar Parkı'nda dinleneceğiz ve ödülümüz bu kutu olacak :)

Şimdi kendisini yeni pazarlama atağı sayesinde İstanbul'da da bulmak mümkün. İyi ki yeniden girdin hayatıma.. Mavi kutu, plastik kaşık ve neredeyse 50 senedir değişmeyen tad. Hoşgeldin :)

31 Mayıs 2010 Pazartesi

F1 İstanbul Grand Prix'si ardından

Üniversite yıllarında her haftasonunda izlenen yarışın ardından pazartesi geyikleri sayesinde ben de dur bakiyim izleyim dedim ve bir daha ayrılamadım ekran başından. O zamanlar adı Benetton Renault olan bir takımda yarışan Schumacher adındaki bir pilotun adım adım yükselişiydi şahit olduğum..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...