31 Temmuz 2011 Pazar

Türk Futbolunun Kendini Aşmasını Sağlayan 2 İsim

Aslında bugün böyle bir yazı yazmak hiç aklımda yoktu. Ta ki dün twitterda paylaşılan bir bilgiyi görene kadar.. 30 Temmuz ve 31 Temmuz tarihleri Türk futbolunu değiştiren, geliştiren, çıtayı çok yükseklere çıkaran iki büyük günün yıldönümü. 30 Temmuz 1984, Jupp Derwall Galatasaray ile ilk antrenmanına çıkar. 31 Temmuz 1996, Gheorghe Hagi, Galatasaray ile 4 yıllık sözleşme imzalar.

Bu iki kişinin aslında nasıl bir ulusun futbol kültürünün değişmesine, gelişmesine katkıda bulunduğunu görmek için aslında o dönemlere yakından bir bakmak gerekir. 1984 yılında Jupp Derwall geldiğinde Türkiye, içeride "büyük" takımları olan ama Avrupa'da bugün San Marino, Andorra, Liechtenstein gibi ülkelerin olduğu seviyelerde futbol oynayan bir ülke. 3-4 gol yediğimiz ya da 1-2 farkla yenildiğimiz zaman mutlu olan, hiç iddiası olmayan olan takımların yedek kadrolarını eskaza yendiğimiz zaman insanları sokaklara dökülen.. Çim sahaları bile sayılı, takımlar antrenmanlarını toprak sahalarda yapar. İşte böyle bir ülkeye gelen Derwall, antrenman takımını giyip de Florya'ya indiği ilk gün ağzından şu sözcükler dökülür: Bu sahalar çimlenecek.. O an bu sözleri duyanlar bu adamın ülke futboluna yapacağı katkıyı da anladılar. Galatasaray'da olabilecek en iyi ekip bir aradadır. Çok başarılı bir yönetim,  usta bir teknik direktör, zamanla çok güçlenecek çok başarılı işlere imza atacak bir futbolcu kadrosu... Her atılan tohumun gelişme safhasına ihtiyacı vardır. Galatasaray da bu gelişme safhasını 1987 yılında tamamlar ve Derwall-Mustafa Denizli işbirliği, Metin Oktay'dan bu yana gelen en büyük golcü Tanju Çolak, Zoran Simovic, Cevat Prekazi, Uğur Tütüneker, Metin Yıldız, Cüneyt Tanman ve diğerleri ile 3 senedir yan yana oynayan ve birbirini ezberleyen bir kadro sadece Türkiye'de değil Avrupa'da da başarıdan başarıya koşarlar. Bu kadroda oynayan bir futbolcunun kafasında artık şu sözler vardır: Biz bunu yapabiliriz, çünkü bunun için çalıştık, bunun için savaşacağız.. Biz bunu istiyoruz.. Bu sadece bir takımın dirilişi değil bu ülke topraklarında yetişen en büyük teknik direktörlerden birinin de doğuşudur. Başarılarla süslü bir kariyere başlar İzmirli Mustafa Denizli. Derwall'den aldığı bayrak ve düşünce ile birlikte bu takım Şampiyon Klüpler Kupası'nda yarı final görür, Mustafa Denizli ile milli takım da artık Avrupa'nın köklü takımlarına kafa tutmaya başlamıştır. Şerefli mağlubiyetler yavaş yavaş geride kalmaktadır.

Galatasaray artık kuruluş felsefesini canla başla uygulamaktadır.. Türk olmayan takımları yenmek... Ama bir noktadan sonra çıtayı daha yükseklere çıkarma vakti gelmiştir. Bu noktada bu topraklarda doğan bir başka Galatasaraylı, bir başka büyük teknik direktör ile Galatasaray'ın yolları kesişir. Tıpkı Derwall'in Mustafa Denizli'ye felsefesini aşılaması gibi, Milli takımda çok uzun süre kalmayan Sepp Piontek de Fatih Terim'e felsefesini aşılar, onu değiştirir. Milli Takım ilk kez Avrupa Şampiyonası'na katılır, bu turnuvadan dönüşte de Fatih Terim'i Galatasaray'a imza atarken görürüz. Galatasaray yine güçlü bir yönetim ve güçlü bir teknik direktör ile biraradadır. Sırada ise bu takımı yönetecek bir maestroya ihtiyaç vardır. Galatasaray yöneticileri bir uçak yolculuğundaki seyahat dergisinde onun ismini görürler. Romanya'nın en büyük futbolcusu, Real Madrid ve Barcelona'da top koşturmuş Gheorghe Hagi boştadır. Bağlantılar kurulur, birden Hagi de kendisini Galatasaray bayrağı ile yan yana bulur. Ağzından ise bu takımın rengi tıpkı ülkem Romanya gibi sarı-kırmızı, çok güzel tesisleri var, bu takımı çok sevdim sözcükleri dökülür. İşte o andan itibaren Fatih Terim'in sahadaki siluetidir Hagi. Takımı idare eder, kimin nerede ne zaman olacağını belirler, altyapıdan oyuncuları da yetiştirmeye başlar.  Bugün insanlar Emre Belözoğlu ve Arda Turan isimlerini biliyorlarsa bu oyuncuların gelişmesinde Hagi'nin payı yadsınamaz. Sadece kendisi değil, diğer oyuncular da Hagi ile beraber gelişmektedir. Biraraya gelen yönetim teknik kadro ve futbolcu ekibi, 4 senelik gelişim safhasından sonra Hagi ile birlikte Metin Oktay ve Tanju Çolak'tan sonra gelmiş en büyük golcü Hakan Şükür, Taffarel, Popescu, orta saha dinamoları Okan Buruk,Suat Kaya,Emre Belözoğlu ile birlikte muhteşem bir kadroya ve muhteşem bir başarıya imza atarlar. Türkiye ilk Avrupa Kupası'nı almıştır. Sonra teknik direktör olan Lucescu ve büyük golcü Jardel ile birlikte Süper Kupa'yı da alıp, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynarlar. Aynı ekip Milli Takım'ın iskeletini de oluşturmuştur. 2002 Dünya Kupası'ndaki üçüncülük de çıtayı artık çok yükseklere çıkaran bu futbolcular ile gelmiştir.

Futbol her zaman gelişti ve gelişmeye de devam ediyor. Türk futbolu her ne kadar yavaş ilerlese de biraz kör topal kalsa da, bu gelişmeye ayak uydurmak zorunda. Artık bir patlamanın daha olması an meselesi. Galatasaray olsun, bir başka takım olsun birileri bunu yapmalı. Bakalım bu teknik direktörler ve futbolcular içinde yeni teknik direktörler ve futbolcular doğacak mı, Türk futbol tarihine ismini altın harfle yazdırmaya hazırlanan diğer oyuncular kim olacak? Bunu hep birlikte göreceğiz.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...