12 Şubat 2011 Cumartesi

Pirelli Lastik Testleri, Spor Medyamız, İstanbul Park




2011 Formula1 sezonunda lastik üreticisi Bridgestone çekildikten sonra tek lastik üreticisi olarak Pirelli sahneye çıktı. Ülke olarak bu karara sevindik, çünkü Pirelli’nin fabrikası Kocaeli’de üretilecekti bu lastikler. Ülkenin adının duyulması, istihdam artışı ve ihracat anlamına da gelmekteydi bu haber. Ve sonsuz test imkanı. Çünkü fabrikaya en yakın pist İstanbul Park’tı. Üstelik öyle yüzlerce kilometre değil, belki 50-60 kmden bile az. Çünkü dünyanın en teknik ve lastikleri en zorlayan pisti Türkiye’de, mantıken daha başka bir yer düşünülebilir mi? Maalesef Pirelli düşündü ve bütün testler İtalya’da yapıldı. Fakat, Türkiye’de en azından basına yansıyan en ufak bir itiraz bile yükselmedi bu olaya.


Basınımız… Popüler olan her şeyi sonuna kadar kurcalayan (bakınız Defne Joy, bakınız ne olacak bu Galatasaray), ama biraz araştırma gereken bir habere itimat göstermeyen basınımız. Yukarıdaki olayın zaten haber olmasını beklemiyordum, çünkü Formula1 o anlı  şanlı spor medyamızda, bırakın siyasi gazeteleri, “spor” gazetelerinde bile yer bulmaz. Geçtiğimiz sene antrenman turlarında Sebastian Vettel 1. sırada yer aldı, anlı şanlı basının amiral gazetesinde çıkan haber: “Vettel antrenman yaptı” Ya bu mudur senin haber anlayışın hadi sen haberi yapan sığ bir insan olabilirsin, senin müdürün de mi bu kadar sığ? Aman ya ben de spor müdürü Fenerbahçe için ağzı köpük dolu amigoluk yazıları yazanlara laf anlatıyorum.

Bu ülkede spor medyası %95 futbol, biraz basketbol, kırıntı olarak da voleyboldur. Diğer spor dallarında geçtim köşe yazısını, düzgün bir araştırma, bir haber v.s. görürsem dişimi kırarım. Spor medyasının bir diğer görevi de diğer sporları haber yaparak popülaritesini arttırmak, bu sporu yapmak isteyen genç arkadaşlarımızın ilgisini çekmektir. Çocukların ilgisi çekilsin ki, ileride yine 2-3 satır “havuzda boğulduk”,”milletin tozunu yuttuk” tarzı haberler artık yapma.  Bu yazıyı aynen twitter üzerinden yüzme şampiyonası için hadi konuşalım diye anons yapan NTV Spor Servisi programına yazdım, muhtemelen yüzme konusunda tek yorum yapan ben olduğum için programın son 2 dakikasında (çünkü kalan 58 dakika uzuuuun uzun futbol konuşmuşlardı, üstelik başka yerde skandal olan Kartal Havuzu standartlara uygun olmadığı için yıkım kararı alınmış ve apar topar Abdi İpekçi hazırlanıyordu Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası’na ve bundna hiç bahsetmediler) bunu da yayınladılar. Ve yorum geldi: “ben katılmıyorum…. ben de.” Neden diye dinleyim dedim, neymiş “yüzmede bir Naim Süleymanoğlumuz  yok”muş. Ya nasıl bir yorumdur bu.. Sen küçük çocukların ilgisini alternatif sporlara yönlendirecek haber yapmazsan nasıl olacak bu iş? Düşün bakalım, Avrupa Voleybol Şampiyonası’nda ortalıkta yer yerinden oynarken her yerde bahsedilirken kaç küçük kız “ben büyüyünce Neslihan Demir olacağım” kararını aldı. Keza Dünya Basketbol şampiyonası esnasında kaç küçük oğlan “ben Hidayet Türkoğlu, ben Ersan İlyasova, ben Semih Erden olacağım dedi” … Tabi bu haberi yaparken, Türkiye’de olsun dünyada olsun futbol dışı sporların haberini yapan Celal Demirbilek ve tenisin neredeyse tek sesi olan Engin Kratzer gibi ustaları bu işin dışında tutuyorum.

Sen düzgün bir basın olsan yukarıda bahsettiğim Pirelli olayını gündeme getirirsin, ortalığı yıkarsın, öyle ki Pirelli özür diler ve testlerin en azından bir kısmını Türkiye’de yapmak kararı da alabilir. Formula1’de bu sene testler başladı bütün araçların lansmanı yapıldı. Ya hepsini geçtim Kubica ölümden döndü. Sizce anlı şanlı medyamızın en büyük gazetesi bunu ne zaman nasıl bir haber yaptı? Aratıyorum Kubica yazıyorum.. Haber yok.. inanır mısınız bu pistlerin en önemli sürücüsünün korkunç kazası ile ilgili haber yok. Resmen midem bulanıyor ve içim acıyor zavallı medyamıza.. Neyse yukarıda testler diyordum, Karun Chandok’un bugün twitter sayfasında paylaştığı bir foto var. Testler esnasında tribünler full çekmiş. Resmi yanda.. Sizce bu testler Türkiye’de olsa kaç kişi gelir? Medyada ne kadar yer bulur? Aslında Pirelli’ye kızmamak lazım, adamların İtalya testlerinde bile hatırı sayılır  bir ilgi olmuştur. Burada olsa kaç kişi gelirdi ki? 


Bay E yani Bernie Efendi
İğneyi kendimize çok batırdık çuvaldızda sıra.. Bakın bu sene İstanbul’un Formula1’de son senesi. Eğer alınırsa seneye işletmeci olacak firmanın çekeceği çok şey var. Diğer ülkelerdeki yarışları izleyip oradaki pistler nasıl işletiliyor detaylı olarak da incelemesi gerekecek. Tamam biz medyada yer verememiş olabiliriz ve Bay E de keza  ilgisizlikten yakınıyor. Medya ile düzgün ilişkilerde olup da popülaritisini de arttırabilirdik. Çünkü Formula1 düzenlemek demek yıllık 200 milyon dolar tanıtım ve gelir demek. Ama bunu kullanamadık da ya bunu daha dikkat çekici bir hale getirmek için sen ne yaptın peki Bay E? Bir de utanmadan senelik 27 milyon dolar istiyorsun. Sen işletirken bu geliri elde edebildin mi de bu kadar para istiyorsun? Size korkunçluğu anlatayım. 1. virajın köşesindeki tribündeydim ve laf olsun diye konmuş bir dev ekrandan yarışı izlemeye çalışıyorsun. Ya zaten istatistikler küçük yazıyla yazıyor yayın ekranına, dev ekran da hiç kaliteli olmayınca hiçbirşey göremiyorsun. Resmen elimdeki kamera ile zoom yapıyorum da anca görüyorum. Onu geçtim, bronz tribünler bomboş. Burada bir sorun olmalı, bir şekilde daha ilgi çekecek yere koysana. Ses sistemi sıfır, adamın birisi konuşuyor kendi kendisine espri bile yapıyor, ama sen duyamıyorsun. Kendi çalıyor kendi oynuyor. Hadi Türkleri çekemiyorsun, yabancıları çekecek işler neden yapmıyorsun. Binlerce Rus Antalya planı yaparken adamların da hazırda bir pilotu varken, İspanyolların ciddi sayıda Alonso takipçisi varken, Polonyalılar Kubica için koskocaman bir pankart getirmişken, İngilizlerin Button’ı Hamilton’ı Almanların tonla sürücüsü varken, ayrıca Mayıs ayında senin Antalya’n son derece sıcakken, sen nasıl olur da bu insanları çekecek bir paket (deniz + formula1) yaratamazsın? Sonra da benden kendi kazanamadığın yıllık 27 milyon dolar istiyorsun. Yuh yani.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...