8 Şubat 2011 Salı

Diyarbakırlı Futbolculardan Etkili Protesto

Geçtiğimiz günlerde medyada sadece birkaç cümle ile geçiştirilen bir habere rastladım. Bank Asya 1. Lig'de Altay - Diyarbakırspor maçınun ilk 30 saniyesinde Türkiye'de hiç gerçekleşmemiş bir olaya şahit olduk. Yönetimine kimsenin talip olmadığı bir klüp var ortada ve futbolcular ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Protesto ise Altay'lı futbolcuların desteği ile gerçekleşti. şöyle ki, maçın başlama düdüğü çaldı, Diyarbakırlılar topu Altaylılara verdi ve kaleci dahil hepsi santrada diz çöktüler. Bu esnada Altay istese golü yapabilirdi. Ama yapılan bu protestoya tamamen saygı duydular ve 30 saniye boyunca topu kendi aralarında çevirdiler, protesto bittiğinde de Diyarbakırlılara verdiler. Maç sonunda ise kaleci resmen feryad ediyordu ne bir politikacı ne de birişadamı bizimle ilgilenmiyor, herkes bizi ortada bıraktı diye..


Bir şehirde ne bir işadamı ne de bir spor adamı klüple ilgilenmiyor. Hayır işin enteresan tarafı yeri geldiğinde "birilerinin" sürekli olarak kazıdığı ve nemalandığı bir yer değil mi bu şehir? Şimdi neden destek olmuyorsun? Süper ligdeyken her türlü ortalığı ayağa kaldırıyordun ya?

Diyarbakırlı futbolcuları kimseyi incitmeyen ama çok etkili protestolarından ötürü, Altaylı futbolcuları da bu olay esnasında gösterdikleri büyük centilmenlikten ötürü tüm kalbimle kutluyorum

Bu protesto bana 1968'i hatırlattı.

1968 olimpiyatlarında, Mexico City'de 200 metre finali koşulmuş. Amerikalı (siyah) atletler Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelirken, ikinciliği Avustralyalı (beyaz) Peter Norman kazanmış.

Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter Norman'ın yanına gelerek sormuş:
- İnsan haklarına inanıyor musun?
- Evet, inanıyorum.
- Peki ya Tanrı'ya?
- Bütün kalbimle...

Bunun üzerine, iki siyah atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar, Norman tereddütsüz katılmış:

- Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin!

İlk defa, o günler için müthiş bir provokasyon hatta devrim sayılacak bir eylem planlıyor iki genç adam: Amerika'daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto edecekler. Ama nasıl?

Fikir Norman'dan geliyor: bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar. Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da, dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne 'İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi'nin kokartını iğneliyor.

Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor. Ve tabii dünya birbirine giriyor. Amerika ayağa kalkıyor. Olimpiyatlar bile gölgede kalıyor, dünya gazeteleri yumrukları havada siyah atletlerin fotoğrafını birinci sayfadan veriyor..

Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amacına ulaşmış, Amerika'daki zenci azınlığın durumu dünya gündemine girmiştir. Smith ve Carlos spor hayatlarını (ve buna bağlı olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine geçmişlerdir. Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyahın ilahı haline gelmişlerdir.

Peki ya Avustralyalı beyaz Peter Norman? Norman'ın da hayatı kararmış. Tommie Smith diyor ki: "Peter, bir beyazdı. O günlerde siyahların haklarını savunma cesareti gösteren, onurlu ve belkemiği sahibi beyaz çok azdı. Peter, Avustralya'ya döndüğünde kimse yüzüne bakmadığı gibi, herkes tarafından yargılandı. Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden dışlandı. Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler yaşamışlar ki, üçünün de ilk evliliği sona ermiş.

Avustralya Devleti Norman'ı ölene kadar affetmemiş ama... Norman intikamını mezara götürmüş: 1968 Olimpiyatları finalinde ikinci olurken kırdığı 200 metre Avusturalya rekoru hâlâ, 42 yıl sonra kırılamamış.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...